7 Aralık 2012 Cuma

Mutluluk ne ki ?

mutluluk dediğimiz şey saydam mııdır ? yoksa göremicemiz kadar uzaktamı ? yada hemen yanımızda ama onu göremiyoruz mu ?

aslınca cevap hepsi. bize çok uzakta gibi geliyor ama yanıbaşımızda ve çok saydam olduğu için onu göremiyoruz. Garip

Git

Gitmek kolay ya ardında bıraktıkların. Gitmek kavramını zamanında çok büyütmüş Divancı, Tanzimatcı, Servet-i Finuncu amcalarımız. Gitmek aslında kolaydır. Hatta  hayattaki en kolay şeydir gitmek. Basit acısız ve en önemlisi herkesin yapabileceği bişey. Aslında bi çok kişi gitmiyo. Gittim zannediyo ama gitmiyo. Onlara kaçanlar diyoruz. Onlar kaçıyorlar ama gittiklerini zannediyorlar.

Acıyorum onlara. Hayatı toz pembe görüyolar. Yapabilecek o kadar şeyleri varken kaçıyolar. Tanrım ne aciz insanlar. Hepside düşünmekten fakir aklını yitirmiş sefil insanlar.
Bugün çok sinirliyim. Çok yalnız ve çok çaresiz. Aynı zamanda çok kızgınım. Hayata kin kusuyorum benden aldıkları için.
Oysa ne güzel bi hayatım vardı. Çocuktum hiç bişey umrumda değildi. Hiç bişey beni mutsuz edemezdi derken büyüdüm yavaş yavaş. Büyüdükçe anladım ki aslında hayat o kadar da masum değil. Pastamdaki mum sayısı arttıkça herkesi yavaş yavaş tanımaya başladım. Bazıları o kadar yüzlüydüki ancak 3 sene sonra ne olduklarını anlayabildim. Yalanca insanlardılar... Ne söz verdilerse hiç birini yapamayan insanlar. Garip. Cidden çok garip kendilerinin ne olduğunu bilmezken kim onlardan ne beklesin ki.

Ve Enderden bi söz: Sensiz tek bir hayalim yok diyenlerin hayali hiç olmadi saydim

5 Aralık 2012 Çarşamba

Yok Olma

yürüyorum...
zifiri karanlık
ama yürüyorum

sokak lazmbaları...
birbirlerine küsmüşler
yanmıyorlar artık

arabalar.
kardan görünmüyorlar
kamufle olmuşlar adeta

sokak kedileri...
açlıktan bezmişler bi köşeye
mivaylamıyorlar artık

kaldırım taşları...
çok yorulmuşlar
onca insanın yükünü taşımaktan !

rögar kapakları, mazgallar
için için kin kusuyorlar insanlığa
boğazlarına kadar insan pislikleriyle doluyken

yerdeki küçük taş parçaları
bi umut arıyorlar
koparılıp ayrıldıkları ana kayayı

ya ben ???
tüm bunlara bakıp ders çıkarıyorum
ve diyorum kendime
bu şehir yıkılmış
yok olma içindee !!

4 Aralık 2012 Salı

Rüzgara Karşı İşeme

Garip bi yazı olucak bu eminim. imla kuralları yada noktalama işaretleri...
hiç biri umrumda olmayacak. bunları dikkate bile almıcam. yeni bi akım yeni bi düzen.
kurmaya çalıştığım şey bu aslında tüm sıradanlıkları geride bırakıp yeni şeyler üretmek. hayatın, sistemin ve kuralların monotonluğunu yıkmak. bunu yapan bi dostumun olması beni sevindirdi açıkçası. her şeye karşı gelerek gitti. gittiğini üzülüyorum hemde seviniyorum. garip bi his. bi yanım ona çok kızgın bi yanımda onu anlıyo. içinde bulunduğu durumu özetlicek bi cümle bile var. "Asla rüzgara karşı işeme" bunu yapmayın çünkü yaparsanız üstünüze başınıza bulaşır. bunu yapmanız sizin ya çok salak olduğunuzu yada çok cesur olduğunuzu gösterir. açıkçası Kağan cesur olandı. her şeyi göze alarak gitti. iyi mi yaptı kötü mü yaptı zaman bunu göstericek.

iki şekilde düşünelim bi benim penceremden bide Kağanın penceresinden. bana göre gitmesi ani oldu. ortada bi bok yokken birden gitme fikri onu yiyip bitirdi. bana göre o gitmedi kaçtı. daha vahim olanı bence doğru karar vermekte biraz yetersiz kaldı. gittiği için ona kızmıyorum. gitmeden önce ancak iki dostun yapabileceği şeyler yaptık. iki günde içimdeki bütün öfkeyi ve karamsarlığı, tuğlalara işeyerek metrodakilere küfür ederek ve eğlenerek attım. bi ara kaybenden kulübündeki gibi hissettik kendimizi. o kadar dibe vurmuş hissediyorduk ki prestij içiyoduk. yusufun yerine artık gitmiyorum. çünkü yusufun yeri bende ayrı. yusufun yeri stadyum metronun altındaki dönerci. Kağanla oraya gider öküz gibi yer sonra TUĞLALI KENT'e gider bi güzel eğlenirdik. tüm bunları yazarken bile yaşıyormuş gibi hissediyorum. Kağanın boşluğu şimdiden hissediliyo. sabahları okula girmeden apartmanın orda Kağanı bekliyoruz. velhasıl kelam Kağan bunu okuyosan bitirdikten sonra videoları izle :)


şimdide kağanın penceresinden benim ağzımla duruma bakalım. gitmek istedi çünkü burda yapamıyodu. açıkçası babası ile girdiği otorite mücedelesini kaybetmişti. bi yandan babasını üzmek istemiyordu bi yandanda üzülmek istemiyordu. onu bu dönemde en çok hayatta tutan şüphesiz kız arkadaşıydı. ona olan sevgisi ve aşkı onu hayata bi tokat daha atıcak gücü enerjiyi veriyodu. köyceğizdeki hayatını özlemişti. kendi sözüyle ordaki "küçük arkadaşlarını (büyük insnaları)" özlemişti. pek bakamadım kağanın penceresinden. pencere buğulu bişey görünmüyor. bunu anlamak için Kağan olmak lazım. çünkü o en buğulu pencerelerden bile hayata bakabilicek olgunlukta bi insan. bunun bi mektup olmasını istiyodum. ama sonra vazgeçtim. bi anı yada bi kompozisyonde değil bu. bu tamamen bi insanı en önemlisi bi dostu anmanın en kısa yolu. bundan sonrada yazıcam Kağana mutlaka. ve bunu okuyosan eğer sen sen ol "Asla Rüzgara Karşı İşeme"

19 Kasım 2012 Pazartesi

Kelebeğin Ömrü Hala Bir Gün

                           Kelebeğin Ömrü Hala Bir Gün



gözlerimde ışık usul usul kayboluyor, sanki bi yarım aldı başını gidiyor

içinde bulunduğum bu karanlık nedense beni bi çıkmaza sürüklüyor.


duygularım mı fikirlerim mi bedenimde sonsuz bi çatışma var, sürüyor.

dünya etrafımda dönüyor döndükçede bi yarımı alıyor,


savaşlar açtınız insanları katlettiniz, bebekleri öldürdünüz

atomu parçalıyıp geri topladınız, çok saçmaydı yaptıklarız

şimdi bana söyleyi kendinizle gurur duyuyrmusunuz o kadar şey yaptınız

fakat kelebeğin ömrü hala bir gün

14 Ağustos 2012 Salı

Yinede.

donup kalsa iliklerim sensiz geçen ayazlı gecelerde
ruhum sensizlikten tek kanatlı bi kuç olup semaya yükselse
yada sokak lambası olsa kalbim yabancı şehirlerde
yinede seni düşlerim en güzel hayallerimde

bir tek benim için yansa şehrin tüm ışıkları
beni sana getirmese de  İzmirin en güzel faytonları
sensizlik bir bir yitirse de aklımı
yinede seni düşlerim en güzel hayallerimde

gönlün olsada biraz edepsiz
silsende beni kalbinden tek celsede sebepsiz
bana doğru koşarken olsanda isteksiz
yinede seni düşlerim en güzel hayallerimde




ALİ RIZA SAĞLAM

24 Temmuz 2012 Salı

ŞEY: Önsöz


Önsöz
Aptallaşan toplumun salaklaşan insanları ile kendini ıssız bi adada düşün. Napardın ? Onlarla iyi geçinmek mi ? Sanmam. Peki onlar gibi davranmak mı ? Hayır doğru cevap buda değil. Aslında doğru cevap yok. Doğru cevabı kimse bilemez. Ama tahmin eder. Neden önsöze böyle başladın diye sorarsan aslında hiçbir fikrim yok bir anda esti yazıyım dedim. Bu benim ilk ciddi olarak yazdığım ilk şey. Şey diyorum çünkü tam bir adı yok. İstersen kitap de istersen çöpte istersen şey de. Bu tamamen sana kalmış. Bu seninle benim aramda bir konu. Bu ‘şey’de alışılmışın dışına çıkmak istedim. Diğer kitaplar gibi olsun istemedim. Belki okuyacağın konu aynı olabilir ama emin ol varacağın sonuç faklı olacak. Ben de isterim insanın damarına basarak bi konuyu işleyip ün kazanmak. Ya da milletime iftira atarak Nobel ödülü kazanmak. Ama konu o değil konu özgün olabilmek. Tamamen özgün olmaya çalışcam. Yazım kurallarını salla önemli olan ne kapabildiğin. Bütün ‘şey’ boyunca senli benli konuşucaz sana soru sorucam aklından cevap vericeksin bende ilgilenirmiş gibi yapıcam aramızda bi bağ oluşturmaya çalışıcam. Açık açık söylüyorum sonra vay efendim niye öyle yaptın yok efendim öyle olur mu demek yok. Çok sıktım galiba seni neyse sen sayfayı çevir bende ‘şey’e başlıyım.






ALİ RIZA SAĞLAM

18 Temmuz 2012 Çarşamba

16 Miligram 4 kişilik dev kadro.

Evet hayranlıkla dinlediğim bi müzik grubu 16Miligram. Grubun ismi olan 16Miligram grup üyelerinin Bursalı olmasından dolayı çıkan bi isim. Amatör olarak raple uğraşan grup Sagopa Kajmerin Kafile projesine gönderdikleri Ah Bu Değişkenler isimli parça ile bi anda dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.

Daha sonra yayınladıkları albümlerle her seferinde üstüne koyup icra ettikleri müzik alanında oldukça ilerlemeyi başardılar. Müziğin para için değil zevk ve mutluluk için yaptıkları gün geçtikçe müziklerinede yansımış durumda.

Grubun en önemli ismi şüphesiz Dem. Gerçek adı Samet Topal. Kendisi bugün itibari ile 24 yaşına ayak bastı. Askerliğini acemi olarak Afyonda usta olarakta Konyada yaptı. Grubun 2 beatmakerından birisidir ve çıkan albümlerde payı çok büyüktür.

Grubun dEM ile birlikte bugünlere gelmesinde şüphesiz Zangiefinde payı oldukça büyüktür. Grubu ilk kuran kişilerden biriside Zangieftir. Kendisi bilgisayar yazılımcısıdır. Ne yalan söyliyim kendisi ile ilgili çok az şey biliyorum. İsmi Ahmet Ünal Irmak. Yazdığı sözler kendine özgü ve alışılmışın dışında tasvirler bulundurmaktadır.

Grubun bence en iyisi Emin. Kendisi dEM ile birlikte grubun hem beatmakerı hemde tasarımcısı diyebiliriz. Kendine has üslubu ile beni kendisine hayran bıraktı diyebilirim. Yazdığı sözleri ilk defa duyulduğunda ne diyo bu ya diyebilirsiniz ama zamanla sözler dilinize o kadar dolanıyorki durunda biraz Emin dinleyelim diyosunuz.

Ve Germ. Geçen hafta çıkardığı albüm ile uzun süreli bi sessizliği bozdu diyebiliriz. Emin gibi onunda üslubu bence kendine has. Kesinlikle bi başka sanatçıdan özenip tarzını benimsemiş biri olduğunu düşünmüyorum. Her şarkısında insanı bi başka boyuta sürüklemeside çok etkileyici bi özellik.



Grubun facebook sayfası: http://www.facebook.com/dEMvZangief

17 Temmuz 2012 Salı

Yeşilçam Smart :(

Yeşliçem Smart D-Smart 14. kanalda yayın yapmaktadır. İsmindende anlaşılacağı gibi yeşikçam klasiklerini yayınlayıp dururlar. Biri de çıkıp demiyo ki aga biz izlemiyoruz diye.

Ablam illa dursun illa dursun diyince tamam dedim izlemeye başladık. Filmi ilk defa izlememe rağmen bütün sahneleri 2 dakika öncesinden tahmin etmek tabiki zor değil sonuçta bütün filmler aynııııııı

Ufaktan giriş.

Öncelikle bunu okuduğun için teşekkür ediyorum. Muhtemelen kendini yalnız hissediyosundur benden başka biri varmı burda diyerek. Önemli olan burda olman benim için. Bunu okuman... 

İlk yazım olduğu için nerden başlıyacağımı karar veremedim.

Benim için yazarken en önemli unsur üslupdur. Üslubuma dikkat etmeye çalışırım. Türkçeyi konuşma dilinde çok kurallarına göre uygulamasamda yazma dilinde çok dikkat ederim. Sonuçta bu bizim dilimiz bunu yaşatıcak olanda bizleriz öldürücek olanda.

Aklımda hep blog kurup aklımdakileri diğer insanlarla paylaşmak vardı. İncir Reçelinde beni etkileyen çok güzel bi söz vardı. Asıl ucuz olan ne, biliyor musun? Beş kuruş vermeden savurduğunuz yargılarınız!

İşte bu beni blog açmaya iten son damlaydı. Dışardan bakınca ukala labali herkesi tiye alan biri gibi görünüyorum. Çevremdeki çoğu kişi beni başkasına anlatırken çok konuşur çok şaka yapar gibi sözler sarfeder. Haklıdırlarda ama aslında ben böyle görünmek istediğim için böyle davranıyorum. 

İlerleyen yazılarda sana nasıl biri olduğumu yavaş yavaş hissettireceğimden emin olabilirsin.

Görüşmek üzereeee !